çiçekli şiirler yazmak isteyen kıza ...



inanır mısın ?
inanır mısın küçükken sen
incecik camdan ipleri vardı yıldızların
incecik camdan
bense eski bir şarkıda yalvarırım çiçeğiydim o vakit
açardım bir kerecik
solardım sonra hemen
istemezdim bilmesindi
rengimi hiç kimsecik
ama yemin ederim
yemin ederim
vardı ipleri yıldızların
vardı
ve incecikti
ve camdandı
sen de görmüşsündür mutlaka

sen de görmüşsündür eminim
yıldızlarla gözlerimizi
birbirine
bağlardı …

unutur muyum ?
unutur muyum sanıyorsun ?
acilen rüyasını anlatmak isteyen bir bodrum katı kızıydın sen
ve ölümden korkmayan, hatırlamaya alışkın
ne vakit sokağa çıkıp bir oyuna karışsan
tersten esen bir rüzgar olurdun ilk

tersten esen bir rüzgar
zamanı geriye akıtmak arzusuyla
hemen esmeye başlardın
bir şehre en uzak kıyısından
bense hep bir yarım adaydım kendi kuytumda
ki kopup ada olmadım o ince yerimden asla
yine de bilirdim
kasımpatılar gibi acı kokmuyordu senin ellerin
ve plastik vazolar gibi değil, kırılır incinirdin
yoksa nasıl severdim “yoksul bir aşkın güzelliğini”
çiçekli şiirler yazmak isteyen bir kızın kalbinden
dinlemeseydim …

korkuyor musun şimdi ?
korkuyor musun ah !
korkuyor musun, söyle ?
yada boş ver deme hiçbir şey
uyu sen hadi
uyu, öyle
ben örterim çiçekli bir perdeyle ince ve beyaz hüznünün üzerini
hem sararmaz ki sayfalar eskimekten korkma sakın
solmak yaşlı bir cadının büyüsüdür, unutulunca başlar izleri ancak eskimenin
oysa sen unutulur musun
yoksa sen unutulacağını mı sanıyorsun ?
ah deli kız !
sanma öyle
sanma hiç
çünkü nerde olsa tanır
e çünkü vefalıdır
hem yazın bile elleri üşüyen, söylesene bir yalnız çiçeğini nasıl unutur
ve hatırlar tümü

hatırlar inan
hani şiirlerinde ekmek kırıntısı attığın o kuşlar
ve bir şehirde hep geriye doğru esen rüzgar
belki zamanı geriye alamaz ama
olsun
nasılsa bir gün zamanın kalbi de durur
uyu sen
uyu sen hadi
ben üzülürüm biraz
tamam gücenirim de tabi
hatta sonra susarım da elbet
sanki bir küstüm oyunundaymışız gibi
ama anlarım
anlarım o kadar beklemiş

o kadar beklemişsin ki, bitirmişsin bütün bekleyişleri
ve bilirim şimdi ruhun bir yıldızdır
ve illa ki ince camdan bir iple birinin gözlerine bağlanmışsındır
mutlusundur
mutlu

ki hep mutluluklar dileğimle
yine de bil

bil, olur mu
artık içinden geçmediğin şiirlerden içime
en çok

en çok yalnızlıklar kaldı
geriye …

____ ^^

*Didem Madak anısına





yalan söyleyecek değilim, çok okuyan biri sayılmam
gizleyecek değilim bütün şiirlerini de biliyor değilim
ama artık baya eski bi geçmişte “çiçekli şiirler yazmak istiyorum bayım”
diyen şiiriyle tanışmıştım ben Didem Madak’ın satırlarıyla
ve o şiirini gerçekten çok öfkeli, çok gerçek ve bir o kadar da hüzünlü
ve bir o kadar incinmiş ve isyankar, ağrılı bulmuş, çokta beğenmiştim
dedim ya bütün şiirlerini okuduğumu söyleyemem
ama yine de az değil okuduklarım ve anımsadıklarım
“Ah’lar ağacı, Çalı Kuşunun Z Raporu, siz aşktan ne anlarsınız bayım,
Polyanna’ya Mektuplar, Şimdiden Bir Hatırasın,,,,, ve diğerleri diye uzar gider
ve okuduklarımın tümünde gördüğüm şuydu ki;
ne gösteriş sevdalısı, ne de süslü dolanbaçlı yollar düşkünü
üstelik kadın olduğunu her şiirinde hissettiren inceliğiyle ağrıyı hissedişi
yine de bunların yanında yeri gelince ellerinin kahve kokuşu
sabahlara yetiştirdiği kahvaltılar olduğu
ve bazen mutfağında dalgınca annesini anıp
yada bir sigara nefesinde birini delice özlediği
hiç sır değildi, açık sözlüydü, içindekini okuyana illa ki hissettirirdi
ve dedirtirdi sana, dedirtir de hala
nasıl da biliyor acının en güzel tariflerini …
bu gün kaybını duyunca, gözlerim doldu, ki hani tanımadan tanıdığım biri gibiydi
bu yüzden gün bitmeden kendimce iki acele ve iki acemi satır
bir de çiçek bırakıp bendeki hatırasına
üzgünüm, demek istedim …
umarım artık her şeyin acısız, ağrısız, mutlu tarafındadır
ve ilk okuduğum o şiiri için bir yol bırakıyorum buraya
hiç okumamış yada yeniden okumak isteyenler bakınabilir;

http://www.siirbul.com/?sayfa=siir&siir_id=24786























Get Your Own Player!

8 yorum:

ehl-i keyif dedi ki...

çok uzun zaman olmuştu senden bir şiir okumayalı..
ne güzel yazıyorsun hala..
yıldızların camdan ipleri olmasa nasıl dururlar zaten öyle asılı..gördüm ben..incecik uzayıp giden camdan ipleri bir yıldızın ucundan...
Didem Madak..tanımıyordum..ama bir ortak noktamız varmış. ben de çiçekli şiirler yazmak istiyorum bayım..
senin dediğin gibi diyeyim. güzel olsun günü senin...

çingene

şafak dedi ki...

senin de inanıyor olmana sevindim
camdan iplerine yıldızların
en azından artık bana deli diyeceklerse, sende aynı teşhise ortaksın : )
ve hiç bi zaman çok geç değil biliyosun,
didem madak yada her hangi bi şairin şiirleriyle tanışmak için ...
ve son olarak sen de
ne güzel yorumlar bırakıyosun hala : )
ve gün güzel olsun tamam ama en çok sana : )

Adsız dedi ki...

ne bir kaç maddeyle özet geçebilirim bu yazılanlara...
ne de hakkını hakkıyla verebilirim...
takılır kalırım satırlara...
müziğin akustiğiyle derinlerinde kaybolurum...

yine kusurlar işlerim elbet...
yine uzatırım...
belki de sıfırla çarpılma zamanımı kısaltırım...
boynumu olmayan face adresimde bükmem bu satıların karşısında tüm görmezden gelmeleri hiç sayıp yine yeniden buraya koşarım...

fonda çalan şaRkıyı sorsam bi de?

şafak dedi ki...

sevgili isimsiz
face te başinı yana eğerek poz veren insan diye tanımlanan geniş bi kitle var olduğu için dedim ben onu örnek olsun diye : )
niye üzerine alinıyosun sen
üstelik face sever bile değilmişsin : )
neyse, beğeni ve hoş sözler için teşekkür
ve çalan şarkı için
"perry blake - you are not alone"
diye aratırsan bulabilirsin ...

Na aşNa dedi ki...

bu da benden efendim...
kırık dökük kalemimden...
denizi olmayan bir şehirde biraz hayal gücüyle ama acısı tastamam birşekilde ...

kıyılara vuruyordu dalgalar eşliğinde sitemler...
çakıl taşları yiten geride kalan günlerin takvim yaprakları misali yerlerde...
ne çok ne çok...
gözyaşları rüzgarların rehberliğinde bir sensizlik diliminden başka bir yokluğuna savruluyordu...
kayalar yosunlarla gizlemişlerdi acılarını...
uçsuz bucaksız bir deniz
nasıl da sana benziyordu...
deniz kabuklarını dinlemek akıl kârı değildi...
senden bir ses senden bir nefes yoktu onlarda gittiğin günden beri...
kumlara çizilen kalpler adımızın baş harfleri ;
kalıcı olamadığımızı bildiğimiz için miydi???
doğru ya bir ağacın gövdesine kazımamış bir taşa yontmaya çalışmamıştık bu sevdayı...
yüzlerce beyaz kağıt binlerce neşesi alınmış dramatik söz kaldı içimde...
söylenememiş ve gidişinle anlamını fazlasıyla yitirmiş...
bir deniz feneri gibi aynı yerde hiçbiryere gitmeden sadece sana ışık tutuyorum...
savuruyorum zamanında sahibine ulaştıramadığım itiraflarımı...
fazla keder hüzün yüklemiyorum denizin galeyana gelmesine neden olur da bir fırtına kopar diye...
yüzünde meltemler dolaştıracak kadar çıkıyor dilimden...
sahibi alıştı bu volkanla yaşamaya...
gökyüzü karanlık vakitlerden gecenin bir yarısı...
deniz kabardı köpük köpük seni taşıyor yürek rıhtımıma...
nemli ve senli bir karanlık...
yıldızlara bakma bu vakit...
denizde yakamozlar var...
aynı ayı seyrediyor olmayı hayal ediyorum...
seninle hiç olmayacak bir yaşamdan bu anı çalıyorum...
bir cümlede saniyelik zamanlar içinde sen ve ben aynı karede...
ay gece deniz
seni alınmış bir ben...
hırsızlık eseri görülmüş rüyalar son olarak...
gün doğmak üzere...
sitemler vurur dalgalar eşliğinde
ve
bir çakıl taşı daha eklenir sahile...

şafak dedi ki...

bazı sabahlar,
gün de dahil içindeki herşeye ve herkese bezgin uyanıyorum
ve böyle günlerde normalde kimseye dışımdan fazla cümle kurmam
çünkü içimden gelmez
ama sen şimdi uzun ve kendi kaleminden bişey bırakınca
görmezden gelip, sesi bi süre sonraya ertelemek istemedim
ve evet kalemin cümle kurmayı seviyormuş senin : )
ellerin içinden kelime toparlayabiliyormuş
ki bu güzel yani içine yakın olmak
onun söylediklerini işitmek
iyidir
yaz yada yazma ama bu iyidir evet ...
yazıya gelince
incinmiş üzgün ve sitemli bi yazı olmuş, gayet açık
ve eğer anlattığı bi geçmiş zaman anısıysa
ve hani sahiden solmuş bi fotoğraf misali solmuşsa anlamları da
zamanında canın yanmış senin ama geçmiş gitmiş ne güzel : ) derim
ha bi kurguysa, sana dair değilse kaşinıyosun ama başına gelir bunlar yerine, güzel şeyler yazsana : ) demekten çekinmem : )
yok an geçmişte ama satırların anlattıkları
hala şimdideyse birinde
ben o birine söylerim ki;
dilediğin gibi yazabilirsin
yazmak her türlü iyidir
kötü olan hepten susmaktır
ama yazıda anlattıklarına gelince
yani içerik üzerine biraz atıp tutabilirim izninle : )
ve bu yazıda ki kalan eğer işitirse
bilsin ki,
gitmek yada kalmak yoktur aslında
yani birini ölüm almış
yada onbeş kişi kollarından çekip sürüklememişse diğerini yanından
gitmek veya kalmak eskiye dair naif bir tanımdır
çünkü bu çağda
insanlar birbirlerinden vazgeçerler sadece
hepsi bu
biri
diğerinden
vazgeçer,
bu işte
bak böyle okuyunca o kadar ulvi gelmiyor değil mi : )
e çünkü değil.
evet kimi insanlar birbirinden sıkılır,
ve vazgeçerler bir zaman sonra
vazgeçemeyene rastlasam hemen o esnada derim ki
on kere tekrarla
o benden vazgeçti, benden sıkıldı
bak o kadar derin görünmüycek sana da
ve bu yüzden bi gidenden kutsal bi emanet almışçasına
o anki incinmişliğinden kocaman ilahi bi yara taşıman anlamsızlaşacak içine
yaralar bile sahiplenilmek yada taşınmak için
hakketmeli değil mi yerini,
ki o yer içinse, o yara derin bir şeyden miras kalmalı, değil mi içien ?
yani biri diğerinden vazgeçmişse
herşey özünde işte bu kadar da basitse
sen niye bi yarayı taşıyıp küskün büyüyen bi çocuk gibi büyütesin ki
ki bilirken insanların ortak anımsadıkları, hani aşka dair olanlar
hep birbirlerinden vazgeçmeyenlerin öyküleri olduğunu
ki kavuşmak özlemli bir detaydır hepsinde
ama üzerlerine gelen
hatta üzerlerinden geçen herşeye rağmen
vazgeçmeyen aşıklardan kalanlardır
hala hepimizin ortak iç çekişleri
/bknz : ) leyla ile mecnun, kerem ile aslı, romeo ile jülyet : )vs. vs. vs./
ve baksana şimdi
terapistlerin ve psikologların
ilişki, deyip ruhsuzlaştırdığı
felsefenin basit bulup yukardan baktığı
tıbbın ve başka çok bilmişlerin
ömrüne, bir, üç, beş şeklinde seneler biçtiği
bi zamanda, şu devirde
hani herşeyin hızla yaşanıp tüketilme alışkanlığında
eğer sahiden delice yaşanmıyorsa
ve sahiden iki kişi tüm bu dayatmalara ve sıradanlaştırmalara inat
aşktan sahiden delirmiyosa : )
kaçarı yok illa ki üç vakte kadar sıkılacak ve vazgeçecektir biri diğerinden
çünkü hep bi öteki vardır yetişelecek
ve hep başka yollar ve yönler bekliyordur gidilecek
ve hep bir eksiklik bulunacaktır kusur diye, herşeye sebep
dedim ya,
hani yara bile hakkediliyorsa taşınmalı
onun dışında
kalan anısıysa bile
vazgeçesi gelen herkesi yolculamalı
ve denize bırakmalı unutmak istediklerini
başka kıyılar başka insanlar bulsun onu
belki onların birbirilerine ihtiyacı vardır
senin asıl iç ihtiyacın nedir
bunu sormak
ve içinin cevabını işitmek hiç bi yaşta inan çok geç değildir
ha onu bulmak başka hayatlara kalır belki
ama varsın kalsın
yeter ki
yaşanılan aşk
yada taşınan yara
ikisi de hakkedilmiş olsun
der ve gülümserim : )
ve yorum altı gereksiz olduysa
"amann oldu bi kere artık, bence boşverelim" : )
yok, içinde sana yada yazdığın yazıdaki birine
iyi gelen bi kaç yere rastladıysan
"önemli değil hemen teşekkür etmesene : )) ne ki insan insana yardım eder" diye de eklerim : )

Na aşNa dedi ki...

her geçen günle daha bir şımarmış satırlardan yana beklentilerini büyütmüş bir şekilde alıyorum soluğu azıcık nefes blogunuzda...

tamamen hayal ürünüydü yazılanlar...
ankara da ancak bu kadar denizli bir hayal kurulabiliyordu...

ve söyledikleriniz öylesine doğru ve haklı ki...
devletlu padişahın karşısında lal kesilen aciz vezir edasına bürünüp başımı eğiyorum...

bu sohbetlerimizi sanal günlüğümde paylaşıyorum...

bana doğruları söyleyen bir iç ses gibisiniz...

bağımlılık yapar da sesime ses alamazsam sonrasında nasıl kırılırım endişesi yaşıyorum...

bu iç ses hiç susmasın diye diliyorum Rabbimden...

şafak dedi ki...

: )
senin de bildiğin şeylerdir muhtemelen okudukların
yani gizli bilgiler, hani eşsiz birikimler değil biliyorum : )
ama zarifsin sen, öyleler gibi yapmışsın : )
ve arada çok halsizse susar iç sesler de arada bir
ama sonra az daha iyi olunca işitirsin
iç seslere küsülmez zaten : )
ve deniz şehrinde değil ne yızık ki evet
ama belki senin içindedir o deniz hep
ee haliyle deniz yok burada dememeliyiz o zaman
bir kişinin dahi içinde masmavi duruyorsa eğer : )