elim sende ...







parmaklarını klavyeden çekti
ve karşısındaki monitöre
iyice sıkılmış ve ışığını hayli yitirmiş gözleriyle bir süre baktı
yazmaya çalıştığı yazı henüz yarı bile olmamıştı
fakat tek bir harf
yada tek bir virgül dahi ekleyip, cümlelere devam edecek hali yoktu
içinde kurumuş manolya kokusu
yüzünde elleri bir hayalin
bir an öyle kaldı
boşlukta bir tüyün asılı kalışı gibi
yeniden bedenine girsin diye bekledi ruhunu
sonrada odanın boşluğuna belli belirsiz
“biraz yürüsem açılırım” diye mırıldandı
ve kalkmadan daha
oturduğu yerden gözleriyle ceketini arandı, göremedi
diğer odada bırakmış olmalıydı
“uzak” diye mırıldandı
ve yankılandı içinde kelime “uzak” …
sonra bi daha
ve bir daha
ve tekrar
“uzak” uzak uzak …
“uzak, bedenlerimizi ayırır ancak …
ve sadece dokunmamızı engeller bir süreliğine ve bir zaman
fakat olmasın ama olur ya
hani eğer bir gün birimizden birimiz yada ikimiz
ruhlarımızı da ayırmak isterse
ancak o gün işte gerçek ayrılık
ancak o zaman işte sahici anlamda uzak
bu ayrılık değil…değil, çünkü;
bütün mesafelerin ayracında,
ve bedenim bütün uzakların en kıyısında
sınır tanımayan ruhum
hep seninkiyle yan yana,
ve seninki neredeyse benimkide hemen onun, yanı başında…”
hangisi demişti bunları ?
hangisi hangisinin kulağına fısıldamıştı ?
ve kimin dudaklarından dökülüp diğerinin içini ısıtmıştı ?
şimdi o uzak geçmişli günün arasında
kim bu cümleleri birer armağan gibi diğerinin avuçlarına bırakmıştı
anımsamıyordu
ama zaten ne önemi vardı ki,
ve ne fark ederdi kimin dediği
zaten o zamanlar, iki bedende tek ruh değiller miydi
ve o zamanlar, sen, ben, çoraklığından süzülüp
biz, deryasına iki damla, düşmemişler miydi …
işaretini yitirmiş sorular salonunda
yine aynı gün anılarının beklide bininci tekrarını bulan
iç gösterimine çekildi yeniden yüreği
ki şimdi odanın orta yerinde öylece duruyorken
yine karşısında o vardı sanki
ve yeniden
yolcuların o günkü telaşlı halleri çevresinde
ve istasyonun o rutin gürültüsü arasındaydı sanki
bir de ikisi ve ikisinin karşı karşıya durmuş hüzünleri …
aralarında bir adımlık boşluk vardı
ve bir biletin hükmüyle kesinleşmiş, son dakikalardı
bastırılmış bir sancıyla öylece bakıyorlardı birbirlerine
ki bütün cümleler denmiş
ki bütün yan yana nefesler en derinlere hapsedilmek için çekilmiş gibiydi
bir anda gözleri dolu dolu
ama dudağına kondurulmuş çocuksu bir tebessümle
sarıldı sımsıkı biri diğerinin boynuna
ve öyle durdu
hani kısacık bir an zamanın döngüsünden bir adım dışarı çıkmış gibi
durdu öyle sarılmış hatta daha bir sıktı belkide
ve kulağına diğerinin
“ne olur arkamdan uzun bakma, olur mu” dedi
“burası çok soğuk, üşüme…”
ve bir hıçkırığı güç bela ve ancak yarı savuşturmuş sesiyle
başını hiç çekmeden yüzünü gömdüğü omuzdan diğerinin, devam etti;
“yazılan bütün masallar
şimdiye kadar yazılan bütün masallar
hep
başkaları uyusun diye yazılmış olsun
bizimkisiyse yaşanmak için ne olur,
öyle yazalım biz
ve yalnız ikimiz bilip okuyalım bir sonraki sayfayı
ve o en son sayfa hiç gelmesin, ömrümüzün sonundan önce …”
aynı anda iç çektiler ikisi de,
ve bir an kalakaldılar öyle sımsıkı
sonra yüzünü okşarcasına sürdü yüzüne biri
ve dudaklarını buldu ezbere
ve öptü
kolları karşılıklı sanki hiç çözülmek istemezmişçesine yalvarırcasına sarılıyordu
canlarını yakan bir şey vardı
lakin bu birbirini sıkan kolları değildi
tam o sırada, son çağrısı duyuldu peronda hareketi bekleyen trenin
ve peşinden telaşla yerlerine geçme telaşında yolcuların
ve istasyon uğultusunda
yavaşça çözüldü ikisi de …
bir kaç adım attı biri trene doğru
döndü baktı, gözleri sağanaktı
bir adım yanında tren
birkaç adım karşısında sevdiği
tam dönüp binecekti ki
hızla geriye koştu ve sırılsıklam gözlerine aldırmadan
yüzüne yeniden o çocuk gülüşünü kondurarak
uzandı tek eliyle ve yüzüne aceleyle okşadı diğerinin
ardında da
“elim sende” dedi
ve çekti hızlıca
ardından da koşarcasına yine bindi trene …
biri gitti ağır ağır uzaklaşırken o tren …
diğeri
inadına uzun uzun baktı ardından
ta ki kaybolana kadar gözden
ki o kadar uzun bakmasına rağmen
durduramadı bakışları giden treni
ve uzak başlattı o gün
takvimlerde kendi devrini…
sonra mektuplar
aramalar
ve araya hayat telaşları, zorunluluklar
sonra seyrelen mektuplar ve gün gün artan incinişler eşliğinde
akıp giden her şeyin arasında
onlarda akıp gittiler ayrı ayrı yerlerine yaşamın belki de …
gün gün azaldı bir şeyler
an an yorgun düştü iç
ve koptu sanki adı anılmadan o gün o tren garında en son sımsıkı sarılan kollar
koptu sanki bir yerinde aşk, vedasız, hoşçakalsız
ve o trenle giden hiç dönmedi
o tren bütün dönüşlerde gideni geri getirmedi
yada döndüğünü diğeri hiç bilmedi
ki
elim sende,
demişti giderken biri
kalansa hep ebe kaldı hayatta, o günden beri …
ceketini bulmuş giymiş sokağa ilk adımını atmıştı
ve ilk adımıyla birlikte yüzüne serince bir rüzgar koştururcasına sokulup
ilkin saçlarını sonrada alnını sevdi
eli yüzüne gitti istemsiz
gülümsedi usulca
ve sanki birinin yüzüne dokunurcasına
uzattı elini boşluğa
“elim sende”
dedi,
ve tanıdık kaldırımların birinde
adım adım
yabancı kalabalıkların arasında kaybolup gitti …

____ ^^

6 yorum:

aslı dedi ki...

masalımsı bi tatla bütün özlemimi depreştirdin şafak :)

incidestan dedi ki...

şafak ne güzel olmuş yine ne güzel burktun usulca kalbimi ama biliyor musun ilk kez pambeyim ben bu akşam gerçekten :)
masallar kısmı harika dönüp dönüp tekrar okudum ama masallar hep kandırmak için yazılır malesef bir çocuğu uykuya kandırmak bir seveni aşka kandırmak ağlayanı mutluluğa kandırmak ve gerçekten büyüyebilmiş olanlar işte bu yüzden hiç inanmazlar masallara..
keşke hep çocuk kalsaydı diye bu yüzden söylenir işte.. ne olırsa olsun hep bir masalımız olması dileğiyle..

penelope dedi ki...

böyle de yaşanır ayrılıklar
uzak diye bir yer yok
paylaştığımız gökyüzü
kavuşturuyor bizi.....

gibiydi.zerrin mi söylerdi.onu dinledim okurken,yazının üç şarkısından biriydi..bir kaç kez okunmalı..trenler ,yollar,ayrılıklar,boşluğa sarılan kollar..anasını satayım bu hayatın ben...

şafak dedi ki...

aslıya;
özlemekte güzel bişey
yani özlediğin biri olduğu anlamı çıkar ki
ee ya hiç olmasaydı demi : )
bak bu açıdan bakinca
ne kadar şanslı olduğunu da böylelikle sana farkettirmiş oldum : )
/sürekli iyilik saçiyorum çevreme : )
ne bitmek tükenmek bilmez şahaneliklerim varmiş benim böyle arkadaş ya : )/

şafak dedi ki...

inci;
kızım seninde dakkan dakkana uymuyo he . )
len blogda üzülme diye yorum birakıp
kendi bloğuma dönene kadar
3 kere depresyona girmiş
7 defa çok mutlu bi an yaşamiş oluyon : ))
neyse,,bak uyariyorum
bu mutlu hissedişte dur
kımildama : )
yarın gene
depresyondayim şeklinde yakalarsam seni
papaz olucaz demedi deme : )
mutlusun
öyle
kalllll : )
ayrıca okudum mutluluk sebebini
sevindim senin adına : )
masal konusuna gelince
inanmayanlara olmasın zaten masal
büyüyenlere
herşeyi aşmış
tüm hissedişleri tahlil etmiş
o her bi haltı bilen yüce bünyelere olmasın
onların kendileri kadar kocaman bişeyleri olsun : )
neyse artık onların ihtişamlarına denk
o olsun işte . )
masallar hep
onlara özenmeyen
ve onların dayatmalarını iplemeyip
en azından bir yanını
büyütmeyip
çocuk kalanlar için, olsun ...
ha bide güzel olan günü dahada güzel olsun senin
mutlu küçük kız : )

şafak dedi ki...

penelope,
ya ne şarkıdır ama o demi : )
ki yazdığın dörtlük kadarıya misal
o dörtlüğün anlattıkları kadar dolu
derin
manalı
yakınlarda bestelenmiş kaç şarkıda
bulabiliriz ki aynı yoğunluğu...
neyse kisaca
on numara vurucu bi şarkıdır o
ve bütün kuşağım insanları bilir
ve ne zaman lafı geçse
ahh be der : ) kanimca
neyse, yukarida
hayata iki çift laf etmişsin
az bile demişsin : )
fazlasını hakkediyo gıcık : )
yine de bu kadarı için bile
ağzına sağlık der, ve gülümser : )
güzel bi gün diledikten sona da
kaçar bu ben
görüşürüz ...